2010 Kaçkar. İlk Tırmanış 3932 m. Kaçkar Zirvesine.
Kaçkar Zirve (güney klasik rota)
1. Gün (30 Haziran Çarşamba)
Rize-Ardeşen’ de Dokadak kulübünün düzenlemiş olduğu Kaçkar zirve, etkinliğine kulübümüz adına katılabilmek için Yedigöl köyünden kalkan ilk ve tek minibüs ile ben Yasemin ve Bülent Erzurum İspir’e doğru hareket ettik. Saat 06.00 da ispirdeydik, Rize minibüsü saat 10.30 ta idi. Lokantada çorba içtikten sonra ispir kalesine çıktık. Bütün tarihi yapılar gibi insanı hayrete düşüren ve düşündüren, o zamanın şartlarında nasıl yapılmış diye merak ettiren bir yapıya sahip. Kaleyi gezerken, zamanın nasıl akıp gittiğinin farkına varamıyorsunuz, size geçmiş aynasını tutup bir şeyler anlatmak istiyor ve siz de anlamaya çalışıyorsunuz o dönemleri...
Otobüs, saat 10.30 da hareket etti ve 13.00 de Rize’ye vardık, oradan Ardeşen minibüsüne bindik. Saat 14.00 de Ardeşene vardık, saat 20.00’de grup toplanacak ve hareket edilecekti. Alışveriş yaptıktan sonra yemek için balık lokantasını tercih ettik. İlk defa balık saç kavurma yedim. Yolunuz Ardeşene düşerse balık saç kavurma yemenizi tavsiye ederim. Bu süre içerisinde bize eşlik eden Dokadak kulübüne misafirperverlikleri için teşekkür ediyorum.
Saat 20.00 ekibin toparlanma zamanı geldi. Kaçkar'ların en yüksek zirvesi olan 3932 m yüksekliğe tırmanmak ve Kaçkar Dağları Transit yürüyüşümüzü gerçekleştirmek üzere Rize- Ardeşen’den 15 kişilik ekiple Artvin istikametine hareket edildi. Fındıklı, hopa, borçka, Artvin, Yusufeline ulaşılıp olgunlara geçildi. Keyifli minibüs yolculuğunun ardından olgunlara kalacağımız pansiyona sabah saat 03.00 de vardık.
2. Gün (1 Temmuz Perşembe)
Saat 07.00 de kalkıldı, güzel bir sabah kahvaltısının ardından, dışarı çıktığımızda pansiyonun yan tarafında bulunan, tahta köprünün üzerinde durup, kendimizi doğanın güzelliğine ve sesine bıraktık. Arkadaşların bazıları eşyalarını katıra taşıtmak isteyince, zamanı fotoğraf çekerek, gideceğimiz rota ile ilgili bilgi alarak geçirdik. Kısa bir bekleyişin ardından 08.30 da hareket edildi. Hava şartları güzeldi, en güzeli ise su sorununuz olmaması.
Saat 14.30 da dilber düzüne kamp kuruldu. Akşam kamp ateşi yaktık. Arkadaşların bir kısmı çay içip sohbet ederken, diğer kısmımız Muhammet hocanın kemençesi eşliğinde türküler söyleyerek horon oynayarak keyifli anlar yaşıyordu.. Favori şarkımız “ geldi bir kara duman dağların arasına” dinlemenizi tavsiye ederim. Saat 22.00 a kadar sohbet edildi. Sessizlik saati gelmişti yarın zirve yapılacaktı.
1. Gün (2 Temmuz Cuma)
Zirve günü geldi çattı, saat 05.00 te kalkıp, kahvaltımızı yapılıpıp, 06.00 da zriveye doğru harekete geçtik. Deniz gölü, gökyüzünün maviliğine inat bembeyazdı. Adım adım yaklaşıyorduk Büyük Kaçkar zirvesine. Adsız gölde mola verdik, rotayı inceleyip durum değerlendirilmesi yapıldı. Hava şartlarından ve rotanın karlı oluşundan dolayı risk vardı bu yüzden 15 kişi gitmemiz sorun yaşatabilirdi. Zirve tırmanışı için 5 kişilik (Sabri, Mehmet, Bülent, Emine ve ben) ekip oluşturuldu. Cumali bey, gruptan ayrılmadan önce bizimle röportaj yaptı. Asıl röportajı zirve dönüşü vereceğimi söyledim tebessüm ederek. Sabri Bey, grubun lideri olarak öne geçti ve iz açmaya başladı. Bir süre sonra iz açmak için öne geçtim, yorucu bir işti bu. Sabri Bey, bana yoruldun mu diye sorarken devam edebileceğimi söyledim yan geçişi tamamlamaya az kalmıştı ki dengem bozuldu… o an beynimden tek komut geçti; kar sert gagayı sapla, gagayı sapla J ve bende dinledim. Sonuç; 15-20 mt. Aşağıya doğru kaydım. Kayarken düşündüğüm şey ise neden durmadığımdı fazla baskı yapmamıştım herhalde, sırtımda çanta yoktu hafiftim ondan kaynaklanıyor olabilir miydi, saniyeler içinde o kadar çok şey düşünüyorsunuz ki, en son düşündüğüm şey kaşığı saplamam gerektiğiydi. Arkadaşlar bana bakıyordu, gülümseyerek sorun yok eğitimleri bunun için alıyoruz dedim. Olumsuz bir durum karşısında ne yapabileceğinizi bilmeniz güven veriyor ve panik yapmıyorsunuz. Kazmayı kullanarak yukarı çıktım. Yan geçişi tamamladığımız sırada sis kendini göstermeye başladı bu da riski artırıyordu. Tırmanışa Bülent ve ben devam etme kararı aldık. Arkadaşlar sisten dolayı bizimde geri dönmemizi isteseler de havanın değişken olması, açıp kapatması sisin dağılması ama tekrar yoğunlaşması, tırmanış sırasında yaşayabileceğimiz olumsuzlukta neler yapabileceğimiz, mesafe, bütün bunları hesaplayarak riski göze aldık. Sonuçta inerken iz açmakla zaman kaybetmeyecektik, topuk basarak hızlı bir şekilde inip arkadaşlarımıza yetişebilirdik, devam edeceğimizi belirttik. İz açmak yorucu olduğu için 20 mt.lik bir mesafeyi krampon takarak hızlı bir şekilde tırmandık ve çarşak kısmına geçtik. Kayalardan çıkmak zamanı iyi kullanmamızı sağladı. Sis dağın eteklerini kaplamak üzereydi, iyi olduğumuzu anlamaları için belli aralıklarla arkadaşlara seslendik. Sise yakalanmamak için hızlı tırmanmak durumunda kaldık.
Ve işte zirvedeyiz… Saat 12.53,te 3932 mt. Bütün telaşın bittiği an diye düşünmek isterdim. Zirveye vardığımızda fazla vaktimizin olmadığını biliyorduk. Hava sisli olduğundan dolayı yukarı kavron, mezovit, öküz çayırını göremedik. Daha önceden yazdığım birkaç mısrayı (Yükledim sana ait ne varsa sırt çantama, Yüküm ağır yüküm sevda, yol alma zamanı kaçkar dağına… demiştim ve işte buradayım) deftere yazarken, yağmur yağmaya başladı, Bülent’te fotoğraf çekiyordu. Benim için büyük mutluluktu, bu mutluluğu yaşamama sebep olan dağların adamı Bülent’e teşekkür ediyorum. Birden sis dağıldı, hava açıldı, bu manzarayı kaçırmadan bir fotoğraf çektik, sanki fotomontaj yapılmış gibiydi. Zirve defterini yazarken hava sisli ve yağmurluydu, bir anda hava açıldı. Zirvede fazla zaman kaybetmeden geri dönmemiz gerekiyordu. Saat 01.05 te zirveden ayrıldık. Zirveden yaklaşık 10 mt. İndiğimizde gök gürlemeye ve dolu yağmaya başladı. Doludan korunmak için çantadan, geniş naylon çıkartıp açtık, altına sığındık 3,4 dakika bekledik ama dolu duracağa benzemiyordu, sisinde hâkimiyet alanı artıyordu. İnişe devam etmeye karar verdik. O sırada gök gürültüsü devam ediyordu, elimizdeki kazmaları tekrar alabileceğimiz bir noktaya, kendimizden uzak bir yere attık. Tedirgin anlar başlamıştı bir yandan da sis bastırıyordu. Bazen izlerden, bazen de yardırarak, topuk basarak hızlı bir şekilde inişe geçtik. Düzlüğe vardığımızda hava açıktı. Artık rahat bir nefes alabilirdik. Deniz gölünün civarında arkadaşlarımız bizi bekliyordu. İnerken hiç mola vermeyişimiz ve hızlı iniş yapmamızdan kaynaklı, sorun yaşamaya başladım. Beynim allak bullak oldu yürüyen ve konuşan ben değildim sanki…
15.40 ta kamp alanına vardık. Doğa bütün güzelliği ile bizi karşıladı. Gökkuşağının verdiği görsel şölenle, zirveye varmış olmanın mutluluğunu arkadaşlarla paylaştık.
1. Gün(3 Temmuz cumartesi)
Sabah, saat 05.00 te kalktık. Dilber düzü ile vedalaşma zamanı gelmişti. O ise, Erzurum ve Rize’den sabaha karşı gelen misafirlerini ağırlama telaşına düşmüştü. Saat 08.00 de, geriye baktığımızda hatırlayacak anılarımızla hazırdık. Kamp toparlanmış, ayrılığın hüznü çökmüştü yüreğimize… Bir son, bir başlangıçtı, bunu bilerek olgunlara doğru hareket ettik… Olgunlarda dinlenme ve yemek molası verdik. Muhammet ve Avni hocanın dile getirdiği kemençe eşliğinde türküler söyleyerek keyifli anlar yaşadık.14.30 olgunlardan dobe yaylasına doğru hareket ettik. Saat 18.00 dobe yaylasına vardık.
2. Gün(4 Temmuz Pazar)
Sabah 05.00 te kalkıldı. Kampın toparlamasının ardından, laz poharında (pınarında) dinlenme molası verildi. Adı neden lanetleme diye düşündüğüm rotaya doğru ilerlemeye başladık. Lanet edecek kadar var mıydı acaba birazdan bu sorularımın cevabını alacaktım. Toprakla bir süreliğine vedalaşma zamanı gelmişti. İyice soludum havayı, rüzgârın dediklerine kulak asmadım, tanımaya çalıştım lanetlemeyi; beyaza bürünmüş, kaya parçaları ile süslenmişti. Lanet etmeden geçişimize izin verdi ama adına yaraşır bir geçitti.
Lanetleme geçişinden sonra yukarı caymakçur gölüne vardık. Gölün kenarında mola verildi. Ayrıca, Dokadak kulübünün düzenlemiş olduğu caymakçur etkinliğine katılan davetliler ile buluşuldu ve bize yöreye ait ziyafet sofrası hazırladılar. Artık eğlenme zamanı gelmişti. Yaklaşık 15 kişi ile büyük bir çember oluşturuldu ve Frizbi oyunu oynadık. İlk defa kişi sayısı 3 ten fazla olan bir kalabalıkla frizbi oyunu oynuyordum. Kişi sayısının fazla olması oyunu daha eğlenceli hale getiriyordu. Ayder’den sonra bizi bir sürpriz daha bekliyordu tulumcu. Tulum dinlemeden, horon oynamadan Karadeniz’ den ayrılmak olmazdı. Ve tabi ki favori şarkımızla başladık horona “geldi bir kara duman, dağların arasına”… Hani bitmese dediğiniz anlar vardır ya öyle bir andı.
Doğanın bütün güzelliklerini ruhumuza sindirmiş olarak etkinliğimize başladığımız noktaya Ardeşen’ e vardık.
Yazan: Kocaeli Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi Yasemin ERKAN
< Önceki | Sonraki > |
---|